7 Aralık 2012 Cuma



VE  SAATLER ÜÇÜ BEŞ GEÇİYORDU...
Uyuyamıyordum
Yokluğun, yutulmaz bir lokmaydı boğazımda
Bunca sene baş koyduğumuz yastıklar
Taş mı kesilmişti ne ?!
Gidişini düşünüyordum
Cevabını bir türlü bulamadığım sorular
Her nedense beni suçluyordu.
Ve… Saatler üçü beş geçiyordu.

 Sarılıp koklaşmamıştık seninle ve
Bu ilk defa oluyordu.
Yüreğim, bindiğin otobüsün altında
Can çekişiyordu hâlâ…
Nice kavgalara sahne olmuş bu dört duvar
Beni suçluyordu
Taksidini bitiremediğim bazalı yatak
Bir iğneli fıçıydı sanki,
Sabrın yayı kırılmıştı bir kere
Zamanın tik-takları beni suçluyordu.
Ve…Saatler üçü beş geçiyordu.
 
Sanki;
Ben mişim kaçışının tek boyutlu sebebi
La Havle ! Sen bilirsin ya Rabb'i…!
Ağlamak geliyordu içimden
Ağlayamıyordum.
Gözyaşlarım beni suçluyordu
Ve… Saatler üçü beş geçiyordu.
 
Ayrılıklarına şiir yazmak,
Baldıran zehri içmek gibi bir şeydi
Lâkin;
Umarsız olsan da nâmusumdun.
Düşünmeden edemiyordum
Beynim yanıyordu bir taraftan
Bir yandan bedenim iliklerine kadar üşüyordu.
Ve…Saatler üçü beş geçiyordu.
 
Bir başınaydım koskoca evrende.
Yalnızlık, alın yazım
Çekmekse, kaderim olmuştu.
Son ânımızı düşündüm de…
Sevda yerine, ağıtlar okunuyordu göz bebeklerinden
Aşk;
Göçüp gitmişti başka iklimlere
Bense;
Zemheriyi yaşıyordum
Baharın bu güneşli gününde
Yılan diller ürkmüştü bütün güzellikleri ve,
Kahrolası canavar nefsimize,
Kahpece yenik düşmüştük.
Şeytanlar, alkış tutsa da hicranımıza,
Melekler, hıçkırarak ağlıyordu.
Yüreğimse beni suçluyordu,
Vurgun yemişliğinden...
Vazgeçememişti deme ki helalinden.
Yokluğun, ölesiye korkutuyordu billah !
Ve…Saatler üçü beş geçiyordu…
 
 
    Köksal CENGİZ
 (Niyazkâr)
 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder