27 Aralık 2012 Perşembe



Bu Sevda Asla Bitmeyecek
Yaralı gönlüm yine hicranınla yandı,
Gözlerim bütün güzellerde seni andı.
Her an aşkınla dolup taşarken yüreğim
Şu zavallı ruhum bin bir hüzne boyandı.
Yaralı gönlüm yine hicranınla yandı,

Gözledim her sabah geleceksin diyerek,
Heyhat! Tükendi ömrüm seni bekleyerek.
Birer birer sönüp kayboldu ümitlerim,
Günü aya, ayı yıllara ekleyerek.
Gözledim her sabah geleceksin diyerek…

Anladım ki bu sevda asla bitmeyecek,
Gönül sızım beni bırakıp gitmeyecek
Niyazkâr, zayi olsa bütün emeklerim,
Mahşerde de can kuşum sensiz ötmeyecek.
Anladım ki bu sevda asla bitmeyecek,

27.12.2012
Köksal CENGİZ (Niyazkâr)

22 Aralık 2012 Cumartesi


KARDELEN ÇİÇEKLERİ
                                              Sarıkamış Şehitlerine…
Onlar birer efsane, emsalsiz destandılar;
Vatan aşkı uğruna, sessiz sessiz yandılar…

Onlar asil soyluydu, yamandan yamandılar;
Soğanlı Dağlarında sönmeyen imandılar…

Onlar hiç unutmadı, hep Mevla’yı andılar;
Vuslata ermek için, candan daha candılar… 

Onlar ashap huyluydu, ahlak-ı Kur’an’dılar;
Zalime karşı durup, hem hesap sorandılar…

Onlar yaşayan andı, bitmeyen zamandılar;
Tekbir Tekbir uyuyup, şüheda uyandılar…

Onlar kıpkızıl güneş, her gün doğan tandılar;
Din-i Mübin uğruna ölümü kıskandılar…

Onlar bayrakta hilal, sancağımda şandılar;
“Kızılelma” ülküme timsal-i nişandılar…

Onlar nice cephede, erişilmez ündüler;
Siperlerden fırlayıp, zaferlerle döndüler

Onlar bayrağa al kan, vatana kalkandılar;
Allah! Allah! Kükreyip, taşan bir volkandılar…

Onlar Sarıkamış’ta, alay alay dondular;
“Kardelenler” olarak, gönlümüze kondular…

Onlar “Havz-ı Kevser’e” doya doya kandılar;
Ol Nebi’nin eliyle, rahmetle yıkandılar…

Onlar nazlı yurduma, ezelden kurbandılar,
Niyazkâr Mehmetçikler ebeden nurlandılar...

22.12.2012
Köksal CENGİZ( Niyazkâr)


21 Aralık 2012 Cuma

Bir Akşamüstü…



Karlı bir kış günü aklına düşür,

Çağır da geleyim bir akşamüstü.
Yıllardır hicrandan yüreğim üşür,
Çağır da geleyim bir akşamüstü.

Hüzünle hasretin adı silinsin,

Vefakar kim? Cefakar kim? Bilinsin,
Yalçın dağlar ortasından delinsin,
Çağır da geleyim bir akşamüstü. 

Haramiler pusu sürse önüme,

Tipi, boran duvar örse yönüme,
Yol bulurum imanıma, dinime;
Çağır da geleyim bir akşamüstü.

Gönlün şu sinemde bir yer beğensin,

Göz göze, diz dize zaman tükensin,
Aşkımız en güçlü arzuyu yensin,
Çağır da geleyim bir akşamüstü.

Ebruli bir göğü seyre dalalım,

“Mavera Dede’den” yıldız alalım,
Felekten emsalsiz gece çalalım;
Çağır da geleyim bir akşamüstü.

Firkatin ömrüme en büyük zulüm,

Artık insaf eyle, yeter be gülüm!
Uzatma arayı ölüm var ölüm!
Çağır da geleyim bir akşamüstü.

Şu sevdamız bin bir aya dayansın,

Kurt, kuş dahi sevgimizle uyansın, 
Niyazkâr harından kavrulup yansın,
Çağır da geleyim bir akşamüstü.

17.12.2012

Köksal CENGİZ (Niyazkâr)

17 Aralık 2012 Pazartesi



HOYRATLAR
“Bilmirem gardaş mısan?
Yoksa gara daşmısan?”


Dağda yaban gülüyem
Lalesi, sümbülüyem
Menim içim gan ağlir,
El sanırki gülüyem

İli Türkmeneli’yem
Musul’lu, Kerkük’lüyem
“Türkmen” derler adıma,
Türklük için deliyem.

Hasretim gülde galdı
Bülbülüm dalda galdı
Herkesin yârı geldi,
Menim ki yolda galdı?

Şehit düşmüş atası
Anası tutmuş yası
Her çocuk güler oynar
Ağlar Turkmen balası.

Gardaş bize ne oldu?
Goncayken gülüm soldu.
Gözlerdim tez gelesen,
Gözlerime kan doldu.

Gurban olam men sene,
Gardaş idik bin sene,
Şu dağları aşıp da;
Bir yanıma insene.

Gör ki hâlim nicedir?
Ahım hece hecedir.
Neçe bahar nece yaz,
Her gün kara gecedir.

Yollar mı yılan oldu?
“Turan’mı yalan oldu?
Ne beklirsen can gardaş
Kerkük’üm talan oldu.

Köksal CENGİZ
                                                                (Niyazkâr)

16 Aralık 2012 Pazar

BİR İNCE SIZI




"Okşamadın başımızı, unutsan ne taşımızı…
Bir ince sızı yüreğimde Ceylanım!
Bir ince sızı.
Belli ki çekip götürdü seni yine,
Gamsız duyguların en amansızı…
Gökte bir dolunay kaldı,
Bir de Zühre yıldızı.
Güz yağmurlarıyla başladı,
Hicran ayazı…

Bir ince sızı yüreğimde Ceylanım!
Bir ince sızı.
Ne baharları paylaşabildik seninle,
Ne dolu dolu yazı…
En tiz perdeden döktürdü hüznü firkatin,
Ayar edemedim gönlümdeki sazı…

Bir ince sızı yüreğimde Ceylanım!
Bir ince sızı.
Ben ki bu aşk uğruna,
Göze almışken her imkânsızı;
Engel koydun aramıza,
Kahrolası anlaşılmaz bir nazı…

Bir ince sızı yüreğimde Ceylanım!
Bir ince sızı.
Mısralarla seni söyleşip durdum bunca yıl,
Seni anlattım hep çizgili, çizgisiz sayfalara.
Hasretine türkü yazdım kimi zaman,
Yokluğuna ağıt yaktım bazı bazı;
Kıskandı bütün ak sevdalar,
Gönlümdeki beyazı…

Bir ince sızı yüreğimde Ceylanım!
Bir ince sızı.
Acep nasıl sonlanacak bu kara yazı?
Ve ne gün tadacaksın,
Sana duyduğum emsalsiz hazzı?
“İnanmıyorum” deme sakın ha!
Aşkı bir de pervaneye sor bakalım,
Yanmanın olur muymuş çoğu, azı?

Bir ince sızı yüreğimde Ceylanım,
Bir ince sızı…
Ne gökte dolunay kalacak bir gün,
Ne Zühre yıldızı.
Asıl gidişimle kopacak büyük bir fırtına…
Sağır edecek kulaklarını,
Sevenlerimin avazı.
Okunan salalar;
Belki son kez seni hüzne boğacak.
Ve bir de benden sana,
Son bir hatıra;
“Yakışıklı bir cenaze namazı!”

15. 12. 2012
Köksal CENGİZ














GÜL SEVDİĞİM
Gül ne olur, gül yüzünü göreyim
Gülşeninden güllerini dereyim.
Gül birtanem! Muradıma ereyim.
Gülizarım, gönül harım sevdiğim;
Ümitvarım, namus- arım sevdiğim...

Gül tenine hicran pusu inmesin
Gül lebine beddualar sinmesin,
Gül vurgunu bülbül güle yanmasın.
Ömür varım, bergüzarım sevdiğim,
Niyazkâr'ım, eşsiz kârım: sevdiğim...
14.02.1999
Köksal CENGİZ(Niyazkâr

BİTMEZ TÜRKÜMÜZ


Yazar NİYAZKÂR (Köksal CENGİZ) niyazkar@gmail.com   

Bu amansız dertlere,
Rabbim bir derman versin.
Şu ümitsiz fertlere,
Hükmünü ferman versin.

Şuurlansın milletim,
Gücü cihana ersin.
Bitmesin cesaretim,
Dost, düşmana göstersin.

Mazlumlar huzur bulsun.
Zalimler korksun ondan,
Kalplere sevgi dolsun,
Sevenler sevsin candan.

Türk-İslâm güneşini,
Nakşeylesin alemler.
Nice zafer düşünü,
Yazadursun kalemler.

Tarih seyrinde aksa,
Hakk’ı anar yürekler.
Her kim mâzîme baksa,
Ufkunda hilâl bekler.

Dâvâdan vazgeçene,
Dönekliği ar olsun,
Türk’e kefen biçene,
Cehennem mezar olsun.

Niyazkâr’ız Allâh’a,
Sönmez burçtur ülkümüz.
Söylenecek var daha,
Mahşere dek türkümüz...

7 Aralık 2012 Cuma



ÜÇ BİN YIL SONRASINA TÜRKÜMÜZ VAR

Unutulmuş bir zaman dilimine yükledim,
Çocukluğum, gençliğimi ve hayallerimi
Sevdiklerimi ve sevenlerimi de;
Gizledim bir diğerine.
Hiç birini yeğlemedim ötekisine.
Öylesine bereketliydi ki sevgim,
Ve cömertti yüreğim öylesine...
Paylaştırdım güzel ülkemin
Bütün güzellerine...
Leke sürmedim, sürdürmedim
Mukaddes değerlerime,
Baş eğmedim onca çakal sürüsüne.
Nice koç yiğitler kurban eyledim,
Türk- İslam Ülküsüne.
Bir türkü de ben yaktım geleceğe dair,
Kattım Cebeci'nin üç bin yıl sonra söylenecek türküsüne...
10.07.2011/Şarköy  


Üç Vasiyet
Hüvel bâki bu hayatın
Unutulmuş bir düşünce dehlizindeyim.
Ya siz?
Sevdiklerinden ayrı düşen
“Emeği bersizlerim!” *
Candan öte ve candan aziz bildiklerim…
Ben ki;
Bir başına ağlamaklı,
Bir başına yetim.
Tarifsiz kederler içinde,
Bir ömür mekânsız bir gurbetteyim...
Kaderin cilvesi bu zâhir,
Bilmem ki ne deyim?
Yahut ne desin,
Acılardan dilim dilim olmuş dilim...
Ağu içip, ağıtlar mı?
Keyif çatıp;
Şen–şakrak koşuklar mı söylemeliyim?..
Tek dileğim;
Bir yanık kaval sesli saba yeliyle
Selam eyleyip Turan illerine...
Her vakit
Azatlığın zirvesinde kıyamlarını,
El açtıklarında yüce Mevlâ'ya,
Hayır duâlarını bekleyim...
Kutsal bağrına gömün,
Vakti gelince memleketimin.
Menekşeler, yaseminler, papatyalar örtsün üzerimi
Serin dağ rüzgârları taşısın rehasını
Dört bir yanından güzel ülkemin,
Bir de;
 Fatihaları, Yasinleri,
Tekbirleri, âminleri karışsın
Bozkurt naralarına
Ülkü erlerinin..
Her yıldönümünde;
Ay-yıldızlı bayrağımın gölgesinde,
 Toplanıp hasret giderin..
Selamı var sizlere tüm şehitlerin.
Bir de üç vasiyeti,
 Bizden önde gidenlerin;
"Ezanı dindirtmeyin!"
"Bayrağı indirtmeyin!"
"Vatanı böldürtmeyin!"

13.07.2011/Köksal CENGİZ
*Doğu Anadolu'da "emeği karşılıksız"manasına kullanılan bir deyim.

YOK MU DUR DİYEN ?

Asırlardır kıymık kıymık doğrandık
Yok mu bu vahşete, zulme dur! diyen?
Hak ararken haksızlığa uğradık
Yok mu bu vahşete, zulme dur diyen?

Yetmedi mi yüzyılların uykusu?
Bitmedi mi sübyanların korkusu?
Kanlı gözyaşıdır şimdi bengisu
Yok mu bu vahşete, zulme dur diyen?

Nerde kaldı özündeki feraset?
Sinmek midir ceddinizden veraset?
Yapılır mı canavarla siyaset?
Yok mu bu vahşete, zulme dur diyen?

Utan biraz asaletli soyundan,
Vazgeç artık ataletli huyundan ,
Ancak “kurban” olur uysal koyundan,
Yok mu bu vahşete, zulme dur diyen?

Uykumdan gitmiyor duman ile pus,
Olduk öz vatanda müebbet mahpus.
Bu nasıl sessizlik? Bu nasıl bir “sus”?
Yok mu bu vahşete, zulme dur diyen?

Nicedir ki kâfirlerde saltanat ,
Zulmetmek onlarda ezeli sanat,
Söyle kim olacak mazluma kanat?
Yok mu bu vahşete, zulme dur diyen?

Soldu goncalarım açmadan soldu,
Analar, bacılar saçını yoldu.
Hani cihat farzdı, size ne oldu?
Yok mu bu vahşete, zulme dur diyen?

 Hak, hukuk, adalet, eşitlik nerde?
Feryat figân ile iner son perde.
Kim çare olacak amansız derde?
Yok mu bu vahşete, zulme dur diyen?

İnsafsız düzenin insafsız çarkı,
Yıktı başımıza ev ile barkı,
Kalmadı hayatın nirandan farkı,
Yok mu bu vahşete, zulme dur diyen?

Boşuna mı onca gâzi, şehidim?
Hâlâ daha esarete şahidim.
Niyazkâr’ım kalmadı mı yiğidim?
Yok mu bu vahşete, zulme dur diyen?

 Köksal CENGİZ (Niyazkâr)                            


VE  SAATLER ÜÇÜ BEŞ GEÇİYORDU...
Uyuyamıyordum
Yokluğun, yutulmaz bir lokmaydı boğazımda
Bunca sene baş koyduğumuz yastıklar
Taş mı kesilmişti ne ?!
Gidişini düşünüyordum
Cevabını bir türlü bulamadığım sorular
Her nedense beni suçluyordu.
Ve… Saatler üçü beş geçiyordu.

 Sarılıp koklaşmamıştık seninle ve
Bu ilk defa oluyordu.
Yüreğim, bindiğin otobüsün altında
Can çekişiyordu hâlâ…
Nice kavgalara sahne olmuş bu dört duvar
Beni suçluyordu
Taksidini bitiremediğim bazalı yatak
Bir iğneli fıçıydı sanki,
Sabrın yayı kırılmıştı bir kere
Zamanın tik-takları beni suçluyordu.
Ve…Saatler üçü beş geçiyordu.
 
Sanki;
Ben mişim kaçışının tek boyutlu sebebi
La Havle ! Sen bilirsin ya Rabb'i…!
Ağlamak geliyordu içimden
Ağlayamıyordum.
Gözyaşlarım beni suçluyordu
Ve… Saatler üçü beş geçiyordu.
 
Ayrılıklarına şiir yazmak,
Baldıran zehri içmek gibi bir şeydi
Lâkin;
Umarsız olsan da nâmusumdun.
Düşünmeden edemiyordum
Beynim yanıyordu bir taraftan
Bir yandan bedenim iliklerine kadar üşüyordu.
Ve…Saatler üçü beş geçiyordu.
 
Bir başınaydım koskoca evrende.
Yalnızlık, alın yazım
Çekmekse, kaderim olmuştu.
Son ânımızı düşündüm de…
Sevda yerine, ağıtlar okunuyordu göz bebeklerinden
Aşk;
Göçüp gitmişti başka iklimlere
Bense;
Zemheriyi yaşıyordum
Baharın bu güneşli gününde
Yılan diller ürkmüştü bütün güzellikleri ve,
Kahrolası canavar nefsimize,
Kahpece yenik düşmüştük.
Şeytanlar, alkış tutsa da hicranımıza,
Melekler, hıçkırarak ağlıyordu.
Yüreğimse beni suçluyordu,
Vurgun yemişliğinden...
Vazgeçememişti deme ki helalinden.
Yokluğun, ölesiye korkutuyordu billah !
Ve…Saatler üçü beş geçiyordu…
 
 
    Köksal CENGİZ
 (Niyazkâr)
 



HOYRATLAR
                      “Bilmirem gardaş mısan?
                       Yoksa gara daşmısan?”


Dağda yaban gülüyem
Lalesi, sümbülüyem
Menim içim gan ağlir,
El sanırki gülüyem

İli Türkmeneli’yem
Musul’lu, Kerkük’lüyem
“Türkmen” derler adıma,
Türklük için deliyem.

Hasretim gülde galdı
Bülbülüm dalda galdı
Herkesin yârı geldi,
Menim ki yolda galdı?

Şehit düşmüş atası
Anası tutmuş yası
Her çocuk güler oynar
Ağlar Turkmen balası.

Gardaş bize ne oldu?
Goncayken gülüm soldu.
Gözlerdim tez gelesen,
Gözlerime kan doldu.

Gurban olam men sene,
Gardaş idik bin sene,
Şu dağları aşıp da;
Bir yanıma insene.

Gör ki hâlim nicedir?
Ahım hece hecedir.
Neçe bahar nece yaz,
Her gün kara gecedir.

Yollar mı yılan oldu?
“Turan’mı yalan oldu?
Ne beklirsen can gardaş
Kerkük’üm talan oldu?

Köksal CENGİZ (Niyazkâr)

GÜL YARESİ

Her yürekte yâre vardır,
İflah etmez gül yâresi,
Her derde bir çare vardır,
İflah etmez gül yâresi,

Gül yâresi derin olur,
Bülbül gülden serin olur,
Birkaç arşın yerin olur,
İflah etmez gül yaresi.

Gâhi sitem gâhi nazı,
Döndürür kışlara yazı,
Başlar kalpte ince sızı,
İflah etmez gül yaresi.

Kimi kader baştankara,
Kimi gönülden fukara,
Benzemez kılıç, oklara,
İflah etmez gül yaresi.

Her kulun var bir çilesi,
Sabrederek eksilesi,
Biter dertlerin cümlesi,
İflah etmez gül yaresi.

Gece gündüz zâra koyar
Nefes keser dara koyar
Bazen nârdan nâra koyar
İflah etmez gül yaresi.

Muhabbetle sarılırsın,
Bir kem sözle kırılırsın,
Hâlden hâle karılırsın,
İflah etmez gül yaresi.

Candan özge gelir canan,
Küle döner içten yanan,
Niran olur bağ-ı cinan,
İflah etmez gül yaresi.


Şu derdimle Niyazkâr’ım;
Solan goncaya efkârım,
Bir gün dolar ömür varım,
İflah etmez gül yâresi.

Köksal CENGİZ (Niyazkâr)

         GİTTİ GİDER

Ömür meçhul bir zamandır,
Nasip varsa uzar gider,
Ecel müşkülatlı andır,
Can teninden sızar gider.

Bahar vakti coşar çaylar,
Dere tepe koşar taylar,
Atayı saymayan toylar,
Bata-çıka yüzer gider.

Bir hayırla bin şenlenir,
Hakikatse söz dinlenir,
Ruh bedende şekillenir,
Kalem elde yazar gider.

Kır nefsinin zincirini,
Gir gönülde bul yerini,
Başlat Hakk’a seferini,
Yoksa zulmet ezer gider.

Rabb’im emirler buyurmuş,
Resûl kullara duyurmuş,
Nûru âlemi doyurmuş,
Dû cihanı bezer gider.

Gel Niyazkâr düşme dara,
Her bir işte hikmet ara,
Kibirlenen kul madara,
Turâp teni tozar gider.


    Köksal CENGİZ
       (Niyazkâr)